21 Ocak 2013 Pazartesi

HIZLI HAFTA SONU

Her çalışan insan gibi hafta sonunu sabırsızlıkla bekleyenlerdenim.

Hafta sonu demek daha fazla uyku, dinlenme, saatlerce gazete ya da kitap okuma, gezme, sinema, dışarıda yemek, aileyle zaman geçirme... ve daha pek çok olaya fırsat bulabilmek demek. Bunların bir kaç tanesini yapabiliyorsanız ve keyifle yapabiliyorsanız o zaman iyi bir hafta sonu geçirdiniz demektir.

Çocuğu olan aileler bilir, çocuk belli bir yaşa gelince kendi programları oluyor, arkadaşlarıyla. Ebeveynleriyle fazla zaman geçirmek istemiyor. Adeta sıkılıyor sizden, bunu da hissettiriyor üstelik. Size de çocuğun şoförü olma işi düşüyor dolayısıyla. Bu durum zor aslında, çünkü gününüzü bölen, sizi oradan oraya koşturmak zorunda bırakan bir iş bu. Üstelik de İstanbul trafiğinde...

Bu haftasonu da bizim için böyle koşuşturmalı bir hafta sonu oldu.

Cumartesi benim için bayağı geç sayılabilecek bir saatte (9:30)  kalktım. Kızımla kahvaltıyı çabucak geçiştirip kuaföre gittik. Kızımın 8. sınıf mezuniyetinde yıllıkta basılacak fotoğrafları için stüdyo randevusuna hazırlandık. İnceden bir fön ve çok hafif bir makyaj yapıldı. (Foto çekimi için lazımmış, herkes yapacakmış !...) Sonra stüdyonun randevusuna yetişmek için arabaya atladık.

Kızıma bakmaktan arabayı zor kullandım inanır mısınız? Büyüdüğünü, çok zarif bir genç kıza dönüştüğünü ilk kez bu kadar net fark ettim. Sanki tırtıl kelebeğe dönüşüvermiş ve ben bunu ancak fark etmişim gibi - biraz zoruma gitti itiraf edeyim. Sonra yol boyu konuştuk, sohbet ettik. İki yetişkin gibi, iki kadın gibi. Kız çocukları ne çabuk gelişiyor, ne çabuk olgunlaşıyor? İnanılmaz! İçinde hala küçücük bir kız çocuğu da olsa, yavaş yavaş başkalaşıyor.Kısacası büyüyor, serpiliyor.

Fotoğraf çekiminin ardından arkadaşında kalacağı için biraz oyalanmamız gerekiyordu. Biz de fırsat bu fırsat deyip işyerimde Pamuk'u görmeye gittik. İyi ki gitmişiz, bizim yaramaz oğlan atlaya zıplaya yüksek şarap standına tırmanmış ve üzerinde duran 6 şarap kadehini düşürüp tuz buz kırmış. Biz içeri girdiğimizde en şaşkın ifadesiyle kırıkların arasında bakınıyordu. Allahtan patilerine batmamış, Allahtan camlardan yemeye kalkışmamış. Tabii, iş başa düştü. Kızım onu başka bir odada oyalarken ben kırıkları toparladım. Neyse herşey toparlanınca çıktık ve kızımı arkadaşına bıraktım. Gece de orada kalacak olduğu için, sırt çantasıyla mutlu mesut koşturdu arkasına bakmadan:(

Neyse bundan sonrası bize kaldı hafta sonunun. Biz de eşimle buluşup Nişantaşı tarafına gittik önce. Biraz yürüyüş ve bakınma, sonra Sinema ve ardından City's AVM'nin yukarsında açılan Mahalle'de süper bir yemek. Çok keyifli bir yer olmuş Mahalle. Bu İzzet Çapa acayip işini biliyor. Kimsenin doğru dürüst uğramadığı City's e öyle bir hayat katmış ki.. Hem AVM tıklım tıkış, hem Mahalle. Çok eğlenceli bir ortam yaratılmış. Manavı, mantıcısı, dönercisi, kuru yemişçisi, dondurmacısı, balıkçısı, kahvecisi, hatta kitapçısı ve kuryesi... Hepsi düşünülmüş, hepsi Mahalle'de yerini almış. Bravo diyor, ayakta alkışlıyorum! (Gittiğimiz filmi yarın yazayım, çünkü bu yazı fazla uzayacak.)

Ertesi gün sabah gene geç kalkıp kahvaltı, gazetelerin uzun uzun okunması ve ardından kızın arkadaştan alınması, ve bu sefer Meydan AVM'de Cem Yılmaz'ın sinema gösterimine gitme. Salon inanılmaz kalabalık. Ben biletleri bir gece önce internetten aldığım için yer bulabildik, yoksa aynı gün içinde mümkün olmazmış. Cem Yılmaz bildiğiniz gibi. Acayip güldük, eğlendik, kafaları boşalttık. Salonda bel altı esprilerde çatlayanlar oldu. Özellikle gençler. Benim ergen, nedense çok keyif almadı, hatta ikinci yarı biraz sıkıldı bile diyebilirim. Bense, iki saat sonunda kendimi masajdan çıkmışım gibi rahatlamış hissettim. Eve mi gitsek, dışarda mı bir şeyler yesek derken, hadi evde uğraşmayalım deyip gene dışarda yemek yedik. Herhalde bir türlü gitmek bilmeyen kiloların müsebbibi bu haftasonu yemekleri olsa gerek.

Akşam biraz TV seyredip, yatağa attık kendimizi... Yani biz bu haftasonu yukardaki listenin pekçok maddesini gerçekleştirebilmişiz. İyi bir hafta sonu geçirmişiz demektir bu, değil mi? İyi ama hızlı! Bazen yorulmuş hissediyorum kendimi bu tempo içinde. E, bu da yaşlanma belirtisi olsa gerek. Buna da alışacağız artık, elimiz mahkum!

Sevgiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder