28 Nisan 2016 Perşembe

ELMALI CEVİZLİ KEK

Yarın İzmir'e bir hasta ziyaretine gideceğim. Daha doğrusu çok sevdiğim bir akrabamın yanında hastanede refakatçi olarak kalacağım. İzmir'e uçakla gideceğim için yanımda ne götüreceğimi düşürken, nihayet bir kek yapıp götürmeye karar verdim. Şifa olsun diye dualar ederek verdim fırına, istediğim gibi güzel de oldu sanırım. 
Sağlık başka bir şey. İnsan sağlığı bozulunca anlıyor yaşadığı her günün kıymetini. İşte o nedenle; her günü bir armağan olarak görmek, öyle yaşamak lazım. Günlük sıkıntıları boş vermek, stresi mümkün olduğunca uzak tutmak lazım. Tabii yapılabildiği kadar. Yan uğraşlar edinmek önemli. Herkesin mutlaka bir ilgi alanı vardır. Onu bulup, o konuda kendini beslemek lazım. Böylece kendini dinlemeden, hayatı sana getirdiği herşeyle, iyisiyle kötüsüyle kabullenmek gerekiyor. Allah hepimize yaşadığımız her günü keyifle geçirecek sağlığı versin inşallah, deyip tarife geçiyorum...



ELMALI CEVİZLİ KEK

Malzemeler:
3 yumurta
1 bardak toz şeker
1 bardak süt
3/4 bardak sıvıyağ
2 bardak un
1 çay bardağı buğday nişastası
1,5 paket kabartma tozu
1 tatlı kaşığı tarçın
1 bardak iri dövülmüş ceviz
1 elma (zar şeklinde doğranmış)

Yapılışı:
Fırını 175 dereceye ayarlıyoruz. 
Oda sıcaklığında 3 yumurta ile şekeri iyice çırpıyoruz. Daha sonra içine süt ve sıvıyağı ekliyoruz ve çırpmaya devam ediyoruz. 
Ayrı bir kapta tüm kuru malzemeyi (un, nişasta, kabartma tozu, tarçın) eleyerek karıştırıyoruz.
Sonrasında kuru malzemeyi çırpma işlemine devam ederken karışımın içine yavaş yavaş ekliyoruz. 
Son olarak kesilmiş elma ve dövülmüş cevizi spatula ile karıştırarak iyice hamura yediriyoruz. 
Tereyağ ile yağladığımız kek kabına karışımı döküp, fırına veriyoruz. Yaklaşık 45-50 dakika pişiriyoruz. Bir kürdanla pişmişliğini kontrol edip fırından çıkarıyoruz. 
Soğuyunca ters çevirip servise hazır hale getiriyoruz. 


Hastama şifa olsun niyetiyle götürüyorum !

Sevgiyle...



25 Nisan 2016 Pazartesi

İÇ BAKLALI, ETLİ ENGİNAR

19 sene oldu İstanbul'a yerleşeli. Gene de bu güzel şehrin, o isli, puslu, hep karanlık, kükürt kokulu, kasvetli kışlarına alışamadım. Sorun sadece günün erken bitmesi, havanın gün ortasında kararması filan değil, İstanbul'a kışı yakıştıramıyorum ben. Bu şehri parlatan güneş gökyüzünde hep olmalı diyorum. Bulutlu olsa da gökyüzü arada müjdesiyle çıkagelip, aydınlatıvermeli güneş etrafı. Boğazın suları ışıldamalı güneşin yansımasıyla, insanın içi açılmalı. Belki de İzmir'imi arıyorum hala İstanbul'un içinde. Öyle bir İstanbul ki bu, içinden yirmi tane İzmir çıkartır istese. Ama işte ata memleketi diye mi nedir, hala hep bir iç sızısı yüreğimde, her 35 plaka gördüğümde...

Nihayet şimdi benim için yılın en mutlu zamanları başladı İstanbul'da. Artık güneşi görüyorum, sıcaklığını hissediyorum, biliyorum ki günler bundan sonra daha aydınlık olacak... Boğazın suları kıpraştıkça, gözüm kamaşacak güneşin yansımasından. Dolu dolu bir nefes aldığımda, ya mis gibi çimen kokacak etraf, ya da denizden gelen iyot... İnsanlar daha güler yüzlü olacak, doğa canlanacak. Meyve ağaçları çiçekten meyveye dönecek. Bizim bahçedeki kaplumbağalar saklandıkları yerden çıkacaklar, belki yeni diktiğim begonvillerin yapraklarını yiyecekler ama olsun, bozulanın yerine yenisini dikerim ben.
Markette, pazarda sebze, meyve bollanacak. Renkler coşacak, lezzetler artacak. Domates bile lezzet alacak kahvaltı sofralarının baştacı olacak aylarca.
Anlayacağınız sofralar coşacak, bereket artacak...

Hazır zamanı gelmişken, enginarı, baklayı kaçırmayın derim. Ben bir kaç haftadır Ayvalık'tan gelen körpe enginarlarla enginar dolması yaptım. İstanbul'da maalesef dolmalık enginar bulmak zor, burada enginar kalbi alıyorum pazardan. Karaciğer için en iyi ilaç enginar, hatta karaciğeri yenilediği bile söyleniyor. O yüzden sofralarda sık sık yer vermek lazım.

Annemden öğrendiğim İzmir usulü bir enginar yemeği yaptım ben bu akşam. Öyle de basit ki, hemen paylaşmak istedim tarifini. Yarın için şimdiden aklınıza düşüreyim bu yemeği dedim...

İç Baklalı Etli Enginar 

Malzemeler:

6 adet enginar kalbi
300 gr kadar taze iç bakla
400 gr dana ya da kuzu kuşbaşı (bizim evde daha çok dana tercih ediliyor)
1 büyük soğan
1/2 demet dereotu
Tuz, karabiber
1/2 limonun suyu
Zeytinyağ


Yapılışı:

Önce etimizi iyice yumuşayacak şekilde haşlıyoruz. 
Yemeği pişireceğimiz tencereye yarım çay bardağı kadar zeytinyağı ekliyoruz. Zeytinyağı biraz ısınınca içine yemeklik doğradığımız soğanı ekleyip, hafif şeffaflaşana kadar çeviriyoruz. Sonra içine dış kabuğunu ortadan yardığımız iç baklaları ilave ediyoruz. Soğanla baklaları bir süre soteliyoruz. Daha sonra içine önceden haşladığımız etleride ekleyip, yarım çay bardağı kadar da eti haşladığımız sudan koyup, tencerenin kapağını kapatıp, bir süre pişiriyoruz. Bakla enginardan daha zor pişeceğinden bir ön pişirme yapıyoruz. Bu arada bir miktar tuz, karabiber serpiyoruz. Baklalar hafif yumuşadığında kuşbaşı doğradığımız enginar kalplerini tencereye katıyoruz. Bir yarım bardak daha sıcak su ekleyerek enginar ve baklalar iyice pişene kadar pişirmeye devam ediyoruz. Tuzunu ve karabiberini bir kez daha kontrol edip, gerekiyorsa bir miktar daha koyuyoruz. Ocağı kapatmadan önce son olarak yarım limonun suyunu da yemeğimize katıyoruz.
Yemeği servis ederken üzerini ince kıydığımız dereotu ile süslüyoruz.
Afiyet olsun.

Bu bahar hep güzellikler, iyilikler getirsin. Yüzümüz hep gülsün!
Milletçe aydınlığa, huzura çok ihtiyacımız var.

Sevgiyle...

4 Nisan 2016 Pazartesi

TECRÜBELİ ANNEDEN TİYOLAR

Neredeyse 17 yıllık bir anne olduğumu ve bugüne kadar neler yaşadığımı düşününce bazı konularda tamamen deneysel tecrübelerimi paylaşabileceğimi düşündüm. Bunu yaparken asla genel geçer kurallar yazmak gibi bir niyetimin olmadığını, zaten bunun hadsizlik olacağını farkındayım. Benimkiler tamamen tecrübe ile sabit noktasal tespitler...

Bebeğinizin Karakteri Gelecekteki Kişiliğini Yansıtır!

Kızımın doğumu ile bizim 3,5 yıllık yurt dışı maceramız aynı döneme denk geldi. Bu da, kızımın tek çocuk olarak tamamen anne kontrolünde, bakıcısız, anneanne, babaannesiz yani aile büyüklerinden uzak büyümesi demekti.
Şımartıcı dış etkenlerin olmadığı, ilk çocuk şaşkınlığı üzerine bir de çalışmama sendromunu yaşayan bir annenin lüzumsuz gerginlikleri ile geçen bebeklik yılları. Kuralcı ve tüm konsantrasyonunu çocuğa vermiş bir aile düzeni içinde büyüdü benim kızım. Öyle ki, yemek saati, yatma saati, öğlen uykusu zamanı, banyosu, oyun zamanları hep kurallıydı. Gerçi sonraki yıllarda bu düzenin hep faydasını gördüm, itiraf etmeliyim. Taa ki ergenliğe kadar.

Kızım doğumundan itibaren yumuşak huylu, paylaşımcı bir çocuktu. Hani bebekken arkadaşıyla oynarken bir oyuncağı inatla çekiştiren çocuklardan olmadı hiç. Hatta oyun arkadaşı elindeki oyuncağa asıldığında genellikle oyuncağı karşısındakine bırakırdı. Ya da bir mağazanın vitrinine yapışıp tutturan ve ağlayan çocuklardan... Biz küçücükten itibaren her alışverişe gidildiğinde ona istediği bir tek şeyi alacağımız konusunu iyice benimsetmiştik. Bu bazen bir sakız, bazen bir oyuncak olurdu. Seçimi genellikle kendisi yapar, dolayısıyla alınan şeyden ötürü (bu bir sakız bile olsa) hep çok mutlu olurdu. Bu durum o yıllarda genellikle kızımın yumuşak karakteri ile gurur duymam ve ne kadar paylaşımcı bir çocuk yetiştirdiğimizi düşünmeme neden olurdu. Ayrıca kurallı bir ortamda yetişmesi, büyürken de hem girdiği ortamların kuralarına kolay adapte olmasına, hem de başarılı bir profil çizmesine yardımcı oldu.

Kızımın kişilik yapısı, okulda öğretmenleri tarafından her zaman çok sevilmesine, takdir edilmesine yol açarken; arkadaşlık ilişkilerinde zaman zaman zorluklar yaşamasına neden oldu.

Baskın karakterli çocuklar ile olan arkadaşlıklarında, bu yapıdaki çocuklar tarafından yönetilme ya da ezilme eğilimli davranışlarla karşılaştı. Üzüldüğü, kırıldığı zamanlar oldu. Haksızlığa uğradığında bir anne olarak onun ilişkilerine müdahale etmemek adına çaresiz kaldığımı çok hissettim. Ancak, sadece dinleyerek ve nerelerde hatalar yaptığını kendisinin fark etmesini sağlayarak yol gösterici olmaya çalıştım.

Çocuklar hata yaparak büyüyor. Her düştüğünde