28 Ocak 2013 Pazartesi

BİR ERGENLE YAŞAMAK - 6

Hamile kaldığımı ilk öğrendiğimde "Allahım inşallah kızım olur" diye çok dua ettim. Allah da gönlüme göre verdi, dördüncü ayda, ultrason muayenesi ardından doktorum cinsiyetini söylediğinde  sevinçten ağlamıştım.

Doğumdan sonra kızımı kucağıma ilk aldığımda da "Benim mi bu şimdi?" diye ağladığımı hatırlıyorum. "Benim mi???" Bir sahiplenme, bir kabullenme durumu. Sonra ilk iş parmaklarını saymıştım, tam mı diye; nedense? Bebek doğduğu ilk an tamamen annenin oluyor. Çünkü hamilelik boyunca, bebekle fiziki teması bire bir yaşayan aslında sadece anne. Onunla doğumdan sonra en büyük bağı kuran da gene anne. Çünkü; bebek çevresini fark edene kadar, sadece emme fonksiyonuna sahipken, bire bir anneyle bağı var. Baba faktörü, bebek ancak biraz kendini bildikten ya da çevresini farkına vardıktan sonra devreye giriyor. Baba ancak, bebekle gülücükler ya da bakışlarla letişim kurabiliyor. 

İşte ben de aynen bu sebepten kızımla aramda inanılmaz bir bağ hissettim ilk andan itibaren.

Bu bağ, eminim ki her çocukla anne arasında var. Yani bizimki belki çok özel değil ama bunu bir de bana anlatın... Bizim şansımız biraz da ilk üç yaşını kızımla başbaşa geçirmemiz. Almanya'da yaşadığımız dönemde çekirdek aile olarak çok kenetlendik birbirimize. Babamız işteyken sadece kızımla ben vardık ve birbirimize can yoldaşı olduk.

Bu blog yazılarında ara sıra şikayet ettiğim ergen işte bu bebek. Şimdi bu bebek, 14 yaşında bir genç kız. Seneler içinde benimle olan bağı gelişti, sağlamlaştı ama başka bir boyut kazandı. Artık o bir birey, kendine ait bir dünyası var. Kendi kararları, kendi doğruları var. Artık O, bana bazen bir arkadaş, bazen bir sırdaş, bazen de bir rakip.

Büyüdüğünü en çok yaptığımız sohbetlerden anlıyorum. Artık bana akıl verdiği, ya da yol gösterdiği yorumlarla zenginleşiyor sohbetlerimiz. Yaptığı yorumlar çok akıllıca, eleştirileri gerçekçi ve yapıcı. Artık ihtiyaç duyduğumda bana yardımcı oluyor. Üstelik zevkli ve yaratıcı.

Son bir iki yılda benim üzerimdeki yükü de çok azaldı. Artık kendi sorumluluklarının farkında. Zaman zaman aklının dağıldığı, konsantrasyonunu kaybettiği olmuyor desem yalan söylemiş olurum. Böyle durumlarda da biraz uyarmak ya da dürtüklemek gerekiyor tabii. Özellikle sınav zamanları hala biraz stres yaşatıyor bana. Zaman yönetimi konusunu halledemedi. Belki de daha erken, her şey de hemen hallolacak diye beklememek lazım. Gene de başarılı bir çocuk olduğunu kabul etmeliyim. Hayattan ders alma ve kendini geliştirebilme konularında gelişime açık. En önemlisi de iyi kalpli  ve dürüst.

Hala büyümekte olduğunu bazen unutuyorum. Oldu diye düşünüyorum. Aslında yaşı tam arada. Bazen iyice çocuklaştığı, hatta garip davrandığı oluyor. İşte o zaman sabırlı davranmam gerektiğini kendimi hatırlatmak durumunda kalıyorum. Bu da bazen yorucu bir durum olabiliyor. Beni en zorlayan yanlarından biri de kızımın Boğa burcu olması. İnadı ile başetmek zor. Benim dediğim, bildiğim doğrudur durumu var malesef. Zamanla törpülenecek. O da öğrenecek. Benim işim uyarmak. Bunu da kızımı baymadan yapmak (bazen bayıyorum bunu da farkındayım).

Yeni bir denge kuruyoruz kızımla aramızda. Ergenliğin hayatımıza getirdiği en büyük değişiklik şu anda bu. İkimizde öğreniyoruz şu aşamada. Çünkü; bu hem kızım için hem de benim için değişik bir dönem. İnsan kendi yaşadıklarını malesef hatırlamıyor geçmişte. Bazen şikayet ettiğimde arkadaşlarım hatırlatıyor bana. Bu da iyi bir şey. Gerçek dostlar bunun için var. Gülüp geçen, yargılayan, yadırgayanlar malesef gerçek dostlar değil. Onlar yaşadığımız çelişkileri, verdiğimiz mücadeleleri zevkle izliyorlar, hatta keyifle ellerini ovuşturuyorlar...

Kızımla ben bu dönemi mümkün olduğunca hasarsız atlatacağız. Burada hasar diye bahsettiğim, anne-kız arası ergenlik döneminde yaşanan çatışmalar. Bizim kuvvetli bir bağımız var...İşte ben buna inanıyorum!

Sevgiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder