21 Mayıs 2014 Çarşamba

ÖMÜRLÜK DOST - ZOR KARAR

Zeytin kızımız bir yaşını Mayıs'ta doldurdu. 
Son derece hareketli, sevgi dolu, biraz da asi bir Golden Retriever. Bizim yanımıza iki aylıkken gelmişti. 
Ailemizin ilk köpeği Zeytin. Dolayısıyla bize köpek sahibi olmayı öğretiyor aslında. 
Sürekli okuyoruz, daha Zeytin'i sahiplenmeden önce yurt dışından kitaplar almıştık ve sırayla hepimiz okumuştuk. Tabii ki, çocuk sahibi olmak gibi, köpek sahiplendiğinizde de gerçekler okuduklarınızdan farklı oluyor. Cesar Millan'ın tüm bölümlerini izliyoruz. Öğrenmeye çalışıyoruz hala...


Çok sevmek, sahiplendiğiniz köpeğin her durumunda pes etmeden yanında olmayı baştan kabul etmeniz lazım. Öyle heveslik bir olay değil. Kızım doğduğunda düzenli, durağan yaşamtımıza bomba düştü demiştim ve anneliğe alışana kadar bir süre geçmesi gerekmişti; işte bu da, köpek sahiplenmek yani aynen bombalık bir değişim yaratıyor ailenin hayatında. 
Şöyle ki; sabah kalkma saatiniz değişiyor. Hava şartları ne olursa olsun, dışarı çıkmanız köpeğinize egzersiz yaptırmanız şart. Düzenli veteriner kontrolüne götürmeniz, temizliğine, bakımına özen göstermeniz gerekiyor. Yemek saatine göre her neredeyseniz eve geri dönmeniz lazım. Onun bir köpek olduğu gerçeğini, hele de yavruyken yapacağı yaramazlıklara tahammül etmeyi ve anlayışlı olmayı baştan kabullenmeniz lazım. Sevgiden önce, disipline ve kurallara ihtiyacı olduğunu bilerek davranmanız ve bunu evdeki tüm aile bireylerinin kabullenmesini sağlamalısınız.  


Ben Zeytin'i kısırlaştırdım geçen hafta. Çok kararsız kaldım. O'nun doğal hakkını elinden alacağımı söyleyen, en az bir kere yavrulaması gerektiğini, hatta kısırlaştırmanın acımasızlık ve günah olduğunu söyleyen çok fazla arkadaşım oldu. Ben de çok düşündüm. Ancak; sokaklardaki ya da barınaklardaki başı boş, terk edilmiş, sevgiye ve ilgiye muhtaç binlerce köpeği düşündüm. Yavrulatsam o yavruların sorumluluğunu bir ömür taşıyacağımı biliyorum, bu da benim huyum. Bir hevesle çocuğu istedi, kocası sürpriz yaptı, bilmem ne diye yavruları sahiplenenlerin ensesinde olacağım. Bir yavru sokağa terk edilse ömür boyu vicdan azabı çekeceğim... 
Bizim ülkemizde, Çeşme'de, Bodrum'da, sadece yazlıkta çocuklar eğlensin diye yavru köpek alıp sonra yaz bitince sitelerde bırakılıp gidilen cins cins köpeklerle dolu barınaklar. Sokakta yaşamayı bilmeyen o canları fark etmiyor musunuz? O bakışlarla hiç karşılaşmadınız mı? Korktuğunuz, kaçtığınız o hayvanların sadece biraz yiyecek ve bekli bir sevgi kırıntısı görmek peşinde olduğunu fark etmediniz mi? İçiniz acımadı mı? Nasıl bir insanlıktır, gerçekten anlamak mümkün değil...

Zeytin'i kısırlaştırırken önce bunu düşündüm. Bir de veterinerimizin özellikle kanser konusundaki uyarıları etkili oldu. Veterinerler de doktorlar gibi aslında, hepsinin farklı görüşleri ve önerileri var. Birine inanıp güvenmeniz lazım. Bizim veterinerimiz, doğum yapan hayvanların rahim ve yumurtalık kanserlerine daha fazla maruz kaldıklarını söyledi. Sağlıklı yaşayabilmesi için kısırlaştırmamızı önerdi. Biz de bu öneriyi karar verme aşamasında değerlendirdik.

Kızımız şimdi klinikte. Ailedeki yokluğu, eksikliği hissediliyor. Hepimiz onu çok özledik. Her sabah alışkanlıkla, erkenden kalkıp en önce onunla gözgöze gelmek için bahçedeki kulübesine bakıyorum. Göremeyince şaşırıyorum. Akşam iş dönüşü kapıda beni beklemiyor olması tuhaf geliyor. Zeytin ailemizin bir parçası. Ömrü boyunca bize emanet artık. Tüm yaramazlıklarına, bahçeyi kazıp durmasına, baharda özenle diktiğim çiçekleri eşelemesine, sonsuz tüy dökmelerine, biz evde yokken sıkıntıdan kulübesini kemirip bitirmesine(!), çamurlu ayaklarına, sadece daha çok sevgi istediği için üstümüzü başımızı batırmasına, oburluğuna....ve daha türlü bin çeşit köpek huyuna rağmen, O bizim canımız. 
Dönsün diye bekliyoruz. Sadece sevmek için değil, ayrıca eğitmek ve eğlenmek için.

Sevgiyle...

13 Mayıs 2014 Salı

BELKİ...


Saatlerdir televizyon başındayım. İçim kavrularak "son dakika" diye verilen alt yazıları okuyorum.
Soma'daki bir maden ocağında meydana gelen kaza sonrası bir türlü yapılamayan resmi açıklamayı bekliyorum. Eminim ki, benim gibi pek çok insan merak içinde, endişe içinde bekliyor. 
Biz sadece dış kapının mandalıyız oysa ki...

Bir de gerçekten içi yanan, bir umutla kocasından, babasından, oğlundan, kardeşinden ya da komşusundan haber bekleyenler var.
Asıl o insanların acısını düşünüyorum. Nasıl beklenir, o saatler, o dakikalar nasıl geçer?
Üç kuruş para için yerin yüzlerce metre altına bir baba ya da bir oğul her gün nasıl yollanır? 
Evden çıkarken nasıl vedalaşılır?
Kapkara olmuş ellerin, yorgun dönüşü evde nasıl beklenir?
Ya da eve gelen bir kaza haberi sonrası ne düşünülür? 
Bir türlü yapılamayan resmi açıklamalar, netleşmeyen haberler, havada kalan sorular...
Allah onlara, o ailelere yardım etsin. Sabır versin. Hiç birimiz bilemeyiz, yaşamadıysak endişeyle beklemeyi. Yaşamayalım da, kimse yaşamasın...
Böyle bir acı herhalde tarif edilemez. Her an ölmek gibi olmalı. Bir haber alana kadar sürekli canının yanması, içinin kavrulması. Saatler geçtikçe acının artması, umudun azalması...

Belki bir mucize olur, yıllar önce Arjantin'de mi olmuştu? Saatler sonra hepsi sağ çıkmıştı madenden. Hani tüm madenciler güneş gözlükleriyle çıkmışlardı. Karanlıktan etkilenen gözleri güneş ışığından yanmasın diye. 

Belki bir mucize olur...

İnşallah...

Sevgiyle!