14 Ocak 2013 Pazartesi

BOL FİLMLİ HAFTA SONU

Havalar soğuk olunca dışarıda aktivite yapmayı çok tercih etmiyoruz. O nedenle Cumartesi günü İstinye Park'ta sinemaya gittik, hatta bir delilik yapıp bir filmden çıkıp ikinci filme girdik. Dolu dolu bir sinema deneyimi yaşadık ve mutlu olduk. Her iki film de üzerinde konuşacak çok fazla konu verdi bize...

İzlediğimiz ilk film Anna Karenina'ydı. Başrol kadın oyuncusu Keira Knightley. Kadını severim, oyunculuğunu beğenirim ama zavallının üzerine sanki bir sinema laneti düşmüş gibi, illa dönem filmlerinde oynuyor. Sanki başka rol teklif edilmiyor zavallıya. Bir de mimikleri filan aslında hep aynı, adeta Pride & Prejudice'daki Elizabeth Bennet'i seyreder gibiydim tekrardan. Aldatılan kocayı, Jude Law oynuyor. Adama bayılırım, bu rolde de çok başarılıydı bence. Tamamen görünmez ve silik olmayı başarmış. Genç sevgiliyi oynayan aktörü (Aaron Taylor-Johnson) hiç tanımıyordum. Bana çok antipatik geldi. Fazla feminen bir tip. Herhalde o dönemin yakışıklısı öyle olurmuş diye seyretmek zorunda kaldım filmi. Filmin en vurucu tarafı inanılmaz bir yönetmenlik örneğiolmasıydı. Kurgu bir tiyatro sahnesinden yola çıkılarak yapılmış. Sahneler ve mekanlar hep o tiyatro sahnesi üzerinden bağlanıyordu birbirine. Son yıllarda izlediğim en farklı yönetmenlik anlayışlarından biriydi diyebilirim. Kıyafetler, takılar, dekorlar...hepsi birbirinden etkileyici ve tam seyirlik. Mutlaka görmenizi tavsiye derim.

Anna Karenina'dan çıkıp alelacele bir kahve molası verdik. Ve doğruca ikinci filme girdik. Bu filmle ilgili hiçbir fikrimiz yoktu. Ne yorum okumuştuk, ne de konusunu biliyorduk. Oyuncular, hiç tanımadığımız Hintli aktörler. Sadece Gerard Depardieu, O'da kısacık ama önemli bir rol almış.  Film hakkında tek bilgimiz, filmin onbir dalda Oscar'a aday olduğuydu.  Pi'nin Yaşamı'ydı bu inanılmaz üç boyutlu filmin adı. Bu masalsı film, bir gencin başından geçen ve belki de bir ömür boyu yaşanması mümkün olmayan bir macerayı konu alıyor. Aslında bu gencin ailesi, yaşadığı ortam, hatta ismi zaten bir macera. Çocuk tam bir savaşçı ve O'nu savaşçı yapan yaşadıkları. Çocuk yaşta öğrendikleri, yaşadığı tecrübeler inanılmaz bir hayat mücadelesinden zaferle çıkmasını sağlıyor. Filmin sonunda ise bu gencin macerasından büyülenmiş ama hikayesini sorgularken buluyorsunuz kendinizi. Müthiş bir yapım. İnanılmaz çekimler, daracık ama sonsuz bir mekanın büyüleyici atmosferi... Mutlaka görün derim. Bu film, bu yıl Oscar'ları toplar gibime geliyor. Bakalım ve görelim... 

Bu hafta sonu sinema açısından bizim için verimli geçti. Evde de çok film seyrediyoruz ama sinemadaki keyfi alamıyoruz. En büyük üzüntüm bu aralar tiyatroya gidemedik hiç. Bir arkadaşım facebook'tan mesaj atmış. Tiyatroya gidin diye...Çok haklı, onun zevki de apayrı. Oyuncunun sesinin tınısı, gözünün yaşı, alnının terini gözünle görmek ya da hissetmek de apayrı bir tat.

Tiyatro için önerileriniz varsa lütfen paylaşın benimle. Ve lütfen sinemaya gitmeyi ya da tiyatro oyunlarını izlemeyi ertelemeyin.

Sevgiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder