27 Şubat 2013 Çarşamba

KAKALAK !

İşimin merkezi İzmir'de. O nedenle; gerek rutin toplantılar, gerekse ani çıkan işler için ara sıra (bazen çok sık) İzmir'e gitmem gerekiyor. Bir dönem, her hafta Salıları gidip akşam dönüyordum. Şimdi işler biraz daha yoluna girdiği için bu sıklıkta gitmem gerekmiyor. Ama şimdi de gittiğimde özellikle bir gece annemle kalmak üzere program yapıyorum. Hem O'nunla vakit geçiriyoruz, hem de ben sanki uzakta olmanın verdiği suçluluk duygumdan bir nebze de olsa sıyrılabiliyorum.

Bu hafta da gene bir toplantı gereği, bir gece konaklamalı İzmir'e gitmeyi planladım. Ama daha sabah uçağa yetişmek için kalktığımda, kızımın inanılmaz ateşli olduğunu fark ettim. Eşim neredeyse, "Gitme, iptal et, çocuğu doktora götür" demeye getirdiyse de, işim önemli olduğu için, içim sızlaya sızlaya kızımı yatakta bez gibi bırakıp gitmeye karar verdim :(.

Sisli ve puslu İstanbul'dan uçağa binip, bahar güneşinin ışıl ışıl aydınlattığı İzmir'e varınca içim coştu. Ne güzel insanlar, ne huzurlu bir şehir. Her yer yem yeşil. Hatta; baharlar dallarda tomurcuk vermiş, patladı patlayacak. Hava ılık, hafif bir esinti deniz kokusunu tüm şehre yayıvermiş sanki...Eh memleket işte. Sevgisi içimize işlemiş bir kere.

Neyse, İzmir'de çok koşuşturmalı yorucu bir günün ardından, akşam Annemle zaman geçirdik. İzmir'in, Karşıyaka'nın akşam hali de ayrı bir güzel. Annemle konuştuk, dedikodu yaptık, dertleştik, ağlaştık...Yaş farkımız çok olmasına rağmen hep aramız iyi olmuştur. Tekne kazıntısı olmam sebebiyle her zaman arkadaş gibi olduk. O yüzden birbirimizin lisanından iyi anladık hep. Yeri geldi birbirimizi idare ettik. Yeri geldi sustuk. Yeri geldi azarladık. Bazen küstük ama hiç uzun süreli olmadı kırgınlıklarımız. Zaten ben dayanamam küslüğe. Hemen sulanırım karşı tarafa... Kararlıyım, ne olursa olsun anneme vakit ayıracağım. İzmir seyahatlerini de bahane edeceğim. Bir gece bir gecedir...Hem Anneme, hem bana çok iyi geliyor.

Ertesi gün de halledilmesi gereken işleri toparlayıp uçağa yetiştim ve İstanbul'a döndüm. Bu arada eşim, kızımızı doktora götürmüş ve şiddetli faranjit teşhisiyle, bu yıl malesef üçüncü kez antibiyotik kullanmaya başlamış. Bu kış salgın olan hastalığın mikrobu çok azılı. Korkunç bir boğaz ağrısı ve düşmeyen ateş... İki gün rapor ve evde dinlenme ile biraz toparlar gibi oldu. Ama asıl anlatacağım, bana ettikleri...

Ben İzmir'den dönünce, nasıl bir naz, nasıl bir niyaz?  Beni görünce ağlamalar, sürekli sızlanmalar, hatta inlemeler... Sitemler, sitemler... Evet boğazı çok iltihaplı, evet su içerken bile zorlanıyor, evet ateşi bayağı var. Ama canım; çocuğu hastayken seyahati olan tek anne de ben değilim ki...Yani senede kaç kere böyle denk gelir ki? Bir insanın üzerine de bu kadar varılmaz ama, değil mi??? Kızın bu kadar sızlanması yetmezmiş gibi, eşim de; "az uyuyor bu çocuk, iyi de beslenmiyor, çok zayıf; o nedenle bu kadar sık hasta oluyor" tripleriyle üzerime geldikçe geldi. Yani benim İzmir seyahati fazlasıyla burnumdan geldi. İçim sıkıştı, kalbim daraldı.

İnşallah bir an önce toparlar ama ne yalan söyliyeyim, baba kız üzerime fazla geldiler. Çok kızgınım. İş bu, malesef bazen hastalık vs.. dinlemiyor. Ama, anne olunca sitem edilebilir ve programını değiştirmesi gereken varlık durumuna geliyorsunuz. Kakalak muammelesi görmeniz bile olası...

Neysssse... Sevgiyle....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder