4 Ekim 2012 Perşembe

BENİM MASALIM

Bizim Çocukluğumuz Farklıydı!

İzmir'de geçti çocukluğum. Hayatımın en keyifli, en güzel yıllarıydı...
Evime yaklaşık bir kilometre mesafedeki ilkokula giderdim. Ana caddeyi geçer, oldukça uzun bir mesafeyi yürürdüm. Yaz, kış farketmezdi. Çünkü; mahalleden arkadaşlarımla yürürdük. Güle oynaya, cıvıl cıvıl eğlenerek. Arada oyalanırdık okul dönüşünde, annelerimiz panik halde camlara yapışmazdı. E, ne de olsa tanırdı mahalleli çocukları, başlarına bir iş gelmezdi...
Sokakta oynardık. Susayınca, ya da çişimiz gelince en yakın ev kiminkiyse oraya koştururduk. Akşam olup hava kararmaya başlayınca ya da diğer deyişle, babaların eve gelme saati gelince, zorla girilirdi evlere; eller, yüzler kapkara, kir içinde!

Mahalledeki çocuklardı oyun arkadaşlarımız. Bakkalın kızı, kapıcı Emin amcanın oğlu, Öğretmen Aysel Hanımın yeğeni, doktor hanımın kızı...Karman çorman oynardık işte. Bazen annelerden biri kek- poğaça yapar seslenirdi, hepimiz koşturur payımıza düşeni kapardık. Kimin ne olduğu, kökeni, dini, soyu, sülalesi umurumuzda olmazdı. Ailelerimizden böyle görmüştük, böyle öğrenmiştik...En yakın arkadaşımın alevi olduğunu 17 yaşında öğrenmiştim. Bana neydi, ne önemi vardı ki...
Sınıfta andımızı bağıra çağıra söylerdik. Kimse sesini alçaltmaz, kimse yüksünmezdi. 10 Kasım'larda, 29 Ekim'lerde en güzel şiirleri seçmeye çalışırdık, en iyi okumak isterdik ki, öğretmen törende şiir okumak için bizi seçsin...
Babaannem güzel kadındı, yaşlanmıştı ama güzeldi..Yanaklarında gamzeleri vardı, güldüğü zaman gözlerinin içi parlardı. Her sabah saçını sarardı. Belki bir misafir gelirse diye... Gelmezse de olsun, akşam dedem geldiğinde bakımlı görmeliydi babaanemi. Sokağa çıkması gerekirse başına üçgen bir başörtüsü bağlardı bazen, bazen de bağlamazdı...Canı nasıl istediyse işte... Hep bakımlı, hep şıktı. Hem kendine hem etrafına saygısı vardı. Hanımefendiydi, güler yüzlü ve ağır kadındı. Ailenin toparlayıcısıydı. İyi ev kadını, iyi anneydi. Bayılırdım babaanneme. Büyüklere saygıyı öğrendim ondan...
Huzur dolu geçti çocukluğum. Düşmanlık, kavga görmeden büyüdüm çevremde. 70'lerdeki öğrenci olayları, 80 darbesi masal gibi gelmişti bana...Başka ülkede yaşanan, başka insanların derdiymiş gibi...
Sonra büyüdüm, kavgayı, siyaseti, ekonomiyi, sıkıntıları,zamları, dayakları, cinayetleri, ayrımcılığı, soygunları, savaşları..gördüm, hatta yaşadım... Şimdi haber dinlemek, gazete okumak eziyet gibi. Hep felaket, hep sıkıntı.Nasıl bir toplum olduk, nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Böyle bir gelecek mi bekliyor bizi ve çocuklarımızı?...
Öyle özlüyorum ki, kapkara yüzlü, kirli elli çocukluğumu.....................

1 yorum:

  1. Yazıyı okurken kendi çocukluğumu tekrar yaşadım adeta. Sanırım biz İZMİR çocukları diğer çocuklardan daha şanslı yaşadık yaşamımızın o ilk yıllarını... Adeta bir fanus içinde büyütüldük, adı İzmir olan kocaman, sıcacık, güvenli bir fanus... Bilmeden dışarıdaki farklılıkları, olumsuzlukları; bir an önce büyüyelim istedik her çocuk gibi... Zamanı geri çevirebilseydim dönerdim yine sokakta oynadığım o günlere ve hep orada kalırdım... Yüreğine ve kalemine sağlık arkadaşım, yazını okurken beni o güzel günlere geri götürdüğün için...
    Sevgiler,
    Jülide CAN ARSLAN

    YanıtlaSil