14 Mart 2013 Perşembe

TAKIM RUHU

Başarılı bir blog oluşturmanın temel kurallarından biri; blogun bir temasının olmasıymış.

Yani yemek, spor, moda, şarap...gibi. Bir konu üzerinde yazılması o blogun izlenme oranlarının artmasını sağlayan en önemli etkenmiş. Doğrudur, zaten benim gibi sadece içinden geçenleri olduğu gibi anlatan bir blogcuysanız izlenme sayınız bir süre sonra sabitleniyor. Ne bir ileri, ne de bir geri...

Bazen bir konuya yoğunlaşayım diyorum. Mesela bir yemek bloguna döndüreyim olayı. Çünkü, iyi yemek yaparım, elimin ayarına ve lezzetine çok güvenirim. Beceririm ben bunu diyorum. Sonra bir bakıyorum ki, o kadar çok ve o kadar başarılı yemek blogları var ki... Benim haddime değil bu iş diye düşünüyorum. Futbol blogu yazmaya niyetleniyorum. Ama sonra diyorum ki, ben ancak Galatasaray'dan anlarım, en keyifle onu yorumlarım. Fazla polemik yaratma, sus otur diyorum. Ergen annesi olmak üzerine yazayım diyorum, Iııh olmaz, ben uzman değilim ki...diye vaz geçiyorum. Şarap konusuna girsem daha da tehlikeli, ne de olsa tarafsız değilim. Objektif olamam! Anlayacağınız benim aklıma geldikçe yazıverdiğim konuların, biri üzerinde yoğunlaşayım dediğimde hevesim kırılıyor, yazasım gelmiyor.

O nedenle benim blogum, "ORDAN BURDAN, AZAR AZAR, ORTAYA KARIŞIK KONULAR" blogu.

Bugün ne yazsam diye bir derdim yok. Aklıma esiverdiğince yazıyorum işte. Geçenlerde bir arkadaşım eleştirmişti - biraz üzerime de alındım aslında: "Her günlük yazan blogcu oldum sanıyor" diye. Ben hayatımda hiç günlük tutmadım. Belki de farkında olmadan, bunu yapmaya başlamışımdır. Okunmak, hatta beğenilerek okunmak çok hoş. Kim istemez ki... Ben de isterim, yüzlerce takipçim olsun ama öyle bir hırsım yok. Sadece yazmayı seviyorum ve birileri okursa, takip edip yorum yaparsa seviniyorum. Bu kadar net!

Neyse, iki gün önceki Schalke 04 - Galatasaray maçı ile ilgili hiç yazmadım.
Açıkçası biraz uğur yaptım. Ne hissettiğimi kendime bile itiraf etmedim. O gün işe geldiğimde neden her zamankinin aksine sıkıntılı olduğumu soranlara başım ağrıyor diye yalan söyledim. Bütün gün işleri elimin ucuyla yaptım. Facebook ve twittera maç başlayana kadar yorum yazmadım.
TV'nin karşısına oturup maçı izlemeye başlayınca... İyice gerildim. Hatta bir ara elime dergi alıp, TV'ye bakmamaya çalıştım. Yok, o da olmadı. Devamında ise; Schalke ataklarında elimi kolumu bağlayıp kovalamak gibi büyük bir misyon üstlendim. Yani galibiyette rolüm büyük. Benim çabalarım olmasa.... neyse! Bu arada, maçın son beş dakikasını Çin'den telefonla evi arayan eşimin telefonunu, naklen yayına bağlayıp maçı beraber seyrederek ve bağırarak tamamladık. (O arada Çin'de saat sabah 5:30!)Fanatik miyiz, neyiz??? 

Seviyorum ben bu takımı. Futbolcusuna, teknik heyetine, emeği geçen herkese helal olsun demek lazım. Bir kadın olarak iyi taraftarımdır, futboldan da sıkı anlarım. Maçları bilerek anlayarak izlerim. İddialıyım yani.
Gol sonrası fotoğrafın güzelliğine bir bakın. Nasıl bir duygu paylaşımı var o fotoğrafta. Bu yıl, 2000 yılında yaşadığımız zevki, bir kez daha yaşasak fena mı olur sanki... Bunun gibi mutluluk tablolarını bu sene daha fazla görelim inşallah. Allah yardımcımız, şans yanımızda olsun...

Bu arada, Çeyrek final kuraları yarın çekilecekmiş. Haydi, hayırlısı...

Sevgiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder