11 Mayıs 2015 Pazartesi

BİR ÇOCUK, BİR DARBE, BİR PAŞA, BİR ÖLÜM

Sene 1980.
Ben 11 yaşında, ilkokulu yeni bitirmiş, genç kızlığa henüz adım atmış bir İzmir çocuğuyum.

Kendimi bildim bileli içimin korkuyla ürpermesine neden olan, televizyondaki akşam haber ajanslarından, radyolardan, gazete başlıklarından (İzmir'de çok şiddetli yaşanmasa da) takip ettiğim, çıkan çatışmalar, öğrenci olayları, yürüyüşler, Okul baskınları, yaralananlar, hatta ölenler ile ilgili haberleri hatırlıyorum. Benden 11 yaş büyük olan ve Ankara Hacettepe Üniversitesinde okuyan ablamın, kaldığı yurttan ödemeli bağlattığı telefonu kalp çarpıntıları ile beklediğimiz uzun geceler kalmış hep aklımda. Telefon çalıp, santral memuresinin "ödemeli aramanız var, kabul ediyor musunuz?" sorusunun, bizim evde yarattığı rahatlama hissinin, bir günün daha kazasız belasız atlatılmış olduğu duygusunun 10 yaşında bir çocuğun üzerinde yarattığı baskıyı anlayabileceğinizi düşünüyorum.
 

Sonra bir sabah uyandığımda Babam; "Darbe oldu, askerler yönetime el koydu." dedi. Ne olduğunu pek anlamamıştım ama; çocuk gözümle Kenan Evren'i bir kurtarıcı olarak görmüştüm. Artık sokakta korkmadan oynayabilecektim. Hava karardıktan sonra, ara sokaklardan gelen silah sesleri kesilmişti. Hatta sokaklar bomboştu. Duvarlarda yazan kan kırmızısı renkteki sloganların üzerleri boyanmış, o korkutucu yazılar yok olmuştu. Kenan Paşa, haberlere çıkıp ülkenin bundan sonra ne kadar huzurlu olacağını anlatıyordu. Ohhh, diyordum artık ablam da rahat, biz de rahatız....

Gerçekten de, bir dönem Kenan Evren'i kurtarıcı olarak kabullenmiştim. Benim çevremde, darbe sonrası yaşanan olaylardan direkt etkilenen kimse olmadığından, benim için adeta ikinci Atatürk'tü. Ülkeye huzur ve güven gelmişti. Uzun zaman bunun doğru olduğuna inandım, hatta bu darbenin bizim için gerekli olduğunu savundum. Sonra lise yıllarında ve üniversitede biraz daha bilinçlendiğim ve darbe döneminin etkilerini fark ettiğim zamanlar geldi. Darbe'nin ne demek olduğunu kavradım. 80 darbesinin iç yüzünü okuyarak anlamaya başladım. Gerçekte neler yaşandığını, darbe ortamının nasıl hazırlandığını, ülkemin kaybettiği yılları, üniversitelerin içinin nasıl boşaltıldığını, pek çok insanın nasıl fişlendiğini, insanların işlerinden atıldığını, yüzlerce kitabın yakıldığını, pek çok dizi ya da filmin yasaklandığını, bir gecede ortadan kaybolan gençleri, yaklaşık elli kişinin idam edildiğini...

İşte o zaman Kenan Evren'e farklı bir gözle bakmaya başladım. Tabii ki, bu adam yalnız değildi, ama vitrindekiydi. O nedenle en büyük nefreti üzerinde biriktiren de oydu. Bir dönem yaptığı uyduruk resimlere milyonlar verilen, el üstünde taşınan Kenan Evren, ömrünün son yıllarında en sevilmeyen, en istenmeyen adam olmuştu. Maalesef uzun yaşadı. 98 yıllık ömründe hem en büyük sevgiyi, hem en büyük yalakalıkları, hem de en büyük nefreti tattı.

Şimdi resmi tören mi yapılır, askeri kortej mi olur, musalla taşında hak helal edilir mi, edilmez mi tartışmaları sürerken, bir devrin gerçek anlamda kapandığı günler aslında bu günler.

Kenan Evren ve arkadaşlarının bir gecede bir ülkenin, bir halkın kaderiyle nasıl oynadıklarını unutmamak ve aslında unutturmamak lazım. Küçücük yaşımda benim için bir kurtarıcı olmuş olan bu adama şimdiki aklımla ben de HAKKIMI HELAL ETMİYORUM...   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder