27 Ağustos 2015 Perşembe

BEKLE, TAŞI, GETİR, GÖTÜR, ...vs.

Önümüzdeki iki yıllık sürecin nasıl geçeceğini aşağı yukarı anlamaya başladım.

Bahsettiğim süreç tabii ki, üniversite öncesi hazırlık süreci. Diğer bir deyişle lisenin son iki yılı.

İstanbul gibi büyük şehirlerde iş biraz daha zor.

Malum artık büyük dersaneler yok, ancak butik dersaneler, danışmanlık ofisleri, kurslar, özel hocalar... derken aslında sektör aynen devam ediyor.

Henüz okullar açılmamış olmasına rağmen yaşayacağımız süreç kendini belli etmeye başladı. Öngörümle (fena öngörü sahibiyimdir) size biraz bu süreçten bahsedeyim istedim. Yani sonra; ben bilmiyordum, haberim yoktu, bilsem kalkışmazdım filan demeyin diye...

Kısaca özetlersek; bekle, taşı, getir, götür, bağır, çağır, dinle, anla, kabullen!

anne baba ergen ile ilgili görsel sonucu

Ortada bir ergen. Dünya yansa umuru değil. Nasıl özgüvenli, nasıl bilmiş... Hayatı yalamış yutmuş, bizi beğenmiyor. Kararını vermiş, iş bitmiş.

Bir yanda anne-baba. Stres içinde, ülkedeki gidişatın farkında, endişeli ve evladı için en iyiyi, en doğruyu bulmaya çalışıyor.

Diğer yanda kurs-özel hoca-danışman paketi. Nasıl korkutucu, nasıl paragöz. Anne-babanın geçirdiği sıkıntılı dönemin farkına varıp, bir güzel bundan nemalanma peşinde. Korku cumhuriyetini kurmuş, endişeleri parlatmış, anneyi babayı kacağına oturtmuş, bekliyor.

Süreç uzun. İki yıl, dile kolay. Bu süreci en sağlam şekilde atlatabilmek önemli. Maddi kısmı bir yana koyarsak (ki aslında işin maddi boyutu hiç de bir kenara konacak gibi değil!) asıl manevi kısım zorlayıcı.

car office ile ilgili görsel sonucuİstanbul gibi bir şehirde, mesafeler de göz önüne alındığında, anne ya da babadan birinin şoför olarak çocuğun getir götür işlerini üzerine alması bir mecburiyet. Bir de gene uzaklıklar yüzünden çocuğu götürdüğünüz yerde beklemek gerekiyor ki, bu da ömür törpüsü. Çalışanlar için, "Home Office" gibi "Car Office" uygulaması, yani işlerin araba içinde bilumum akıllı telefon uygulamalarıyla yürütülmesi gereken dönemler,  hayatın gerçeği oluyor.

Tabii ki, getir-götür-taşı-bekle... gibi insanın kıymetli zamanlarına sekte vuran bu eylemler, en anlayışlı ve olgun insanlarda bile bazı sinir bozukluklarını da beraberinde getiriyor maalesef. İstanbul'un bir ucundan diğerine trafikte saatler geçirerek ve içten içe yaptığı fedakarlığı farkında olarak kendi kendini dolduran ebeveyn, ergenin en ufak vurdumduymazlığı karşısında sinir nöbetleri ve patlamaları yaşayarak; bağır-çağır eylemini de başarı ile gerçekleştirmeye müsait hale geliyor. Tabii ergen geri durur mu, o da anında kendi mağduriyetini patlatarak, zeytinyağ gibi üste çıkıverme becerisini sergiliyor.

Burada bir sonraki eylem dizimi olan, dinle, anla, kabullen üçlemesi devreye giriyor.
Ebeveyn kendi sinirinden sıyrılarak ve hafifçe bir silkelenerek, çocuğunun bu gergin süreci en hasarsız şekilde atlatması için, olabildiğince onu dinlemeye, anlamaya ve maalesef bu süreçte sesinin çıkmaması gerekenin kendisi olduğunu kabullenme gerçeği ile yüz yüze geliyor.

İşte biz ve bizim gibi pek çok aileyi bekleyen iki yıllık süreç böyle bir süreç. Bu süreçte, her türlü destek, anlayış, sabır, sevgi, hoşgörü ihtiyacımız baki. Kimse kimseye hatır gönül koymasın. Benden söylemesi!!!

Sevgiyle...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder