Eczane raflarına bakmayı severim mesela. Arada sırada uğramayı severim. Raflara göz gezdirmek, yeni çıkan bir baş ağrısı ilacı filan varsa özelliklerini öğrenmek hoşuma gider. Ya da yeni bir vitamin görünce heyecanlanabilirim. İllaki alıp, kullanmam gerekmez ama görmeyi, incelemeyi severim. Eczacı olabilir mişim aslında galiba...
Bir diğer merakım da Kitapçılardır. Her boy kırtasiye, ya da kitapçıda zaman geçirmek hoşuma gider. Eski usul, küçük mahalle kitapçıları daha özeldir. İçerisi hafif küf ya da toz gibi bir şey kokar. Onca kitabın raflarda uzun zaman kalması mıdır nedir, artık sebep? O koku beni mest eder. Kitapçılarla konuşmak, sohbet etmek de ayrı bir zevktir. Öyle güzel anlatırlar ki, her bir kitabı; hepsini mi okudular acep diye düşünür insan.
Ayvalık'ta da mesela iki- üç yıl öncesine kadar, Süner pasajının içinde harika bir küçük kitapçı vardı. Rahmetli Ayvalık'lı yazar Ahmet Yorulmaz'ın ailesine aitti. Her gittiğimizde uğrar, sohbet ederdik. Kızıma mutlaka farklı kitaplar alırdık. Öyle güzel tanıtırlardı ki kitapları, her birini almak okumak isterdi insan. Maalesef kapandı. Ahmet Bey'in ölümü de etkiledi belki bilemiyorum. Sanırım insanlar artık tatile gelirken kitaplarını büyük şehirdeki büyük kitapçılardan alıp getiriyorlar. Zaten okuma alışkanlığımız da o kadar oluşmamış ki...
Hep hayalimdeki işlerden biridir, minik bir "coffee house" ve içinde kitap rafları. Hem orada kahveni içerken okuma, hem de satın alma için. Maalesef iş yapmayacak bir yatırım olur, belki uzun süre yaşamaz bile... Ama emeklilikte neden olmasın?
Neyse ya, başka şeyden bahsedecektim. Konuyu dağıtmayayım.
İstanbul'da artık çok fazla küçük kitapçı bulmak mümkün değil. Ben de fırsat buldukça, D&R ya da Remzi Kitabevi gibi kitapçılara giderim. Bahar aylarında ilk olarak raflarda gözüme çarpan boyama kitaplarından bahsetmek istedim aslında. Girizgah biraz uzun oldu ya neyse...
Mutlu olmayı becerebilmek, aslında ne önemli bir meziyet. Ben bazen biraz olumsuz bakabiliyorum olaylara. Fazla düşündüğüm ve kurduğum için olumsuzu biraz daha fazla görebiliyorum. Eşim ve kızım ara sıra benimle kafa buluyorlar, "Baltalı İlah" diye. Mizah dergilerinden birinde böyle bir karakter var, her olayı olumsuz yönden görüp, insanların hevesini kırıyor; işte beni arada ona benzetiyorlarmış. Hoşuma gitmiyor ama; hayata fazlasıyla dürüst bakmak, Polyanna olamamak gibi bir tarafım var gerçekten. Üstelik bunu da açıklıkla ifade etmek... Karşımdaki için çok hoş olmasa gerek.
Ama bu kitap sayesinde renklerle ve motiflerle uğraşırken bayağı bir yumuşadığımı hissettim. Hatta helva kıvamına geldim diyebilirim. Meditasyon gibi... Yaşadığın andan keyif almak, anı yaşamak... Minik bir motifi tamamlayınca mutlu hissetmek... Basit ama önemli... Uyumu yaratmaya çalışmak...Denge kurmayı amaçlamak... Ufacık bir faaliyete, bu kadar çok şey sığdırmak... Gerçekten güzel!
Boş iş olarak görmemenizi ve denemenizi tavsiye ederim.
Sevgiyle...
Kitap okumayı seven herkesin sanırım hayalidir, bahsettiğiniz gibi minik bir coffee house... Öyle güzel anlatmışsınız ki kitaplarla olan bağınızı,bir kitapçıya uğrayıp yeni kitap kokusunu içime çekmek istedim. :)
YanıtlaSilBoyama kitapları konusunda ben de inanılmaz tereddüt içindeydim. Ama bu yazınızı okuyunca içimden yine bir "Acaba alsam mı?" geçti. Sanırım alacağım.
Bu arada, insanların okumaktan baya uzaklaştığı bir zamanda, yazarak vakit ayıran nadir bogger'lar arasındasınız. Yaşayan bir blog bulduğum için çok mutluyum!
Pulyana
Çok teşekkür ederim. İnsanın samimi duygularla yazdıklarının, birileri tarafından okunması ve takdir edilmesinden daha mutluluk veren bir şey yok... Siz de beni mutlu ettiniz.
Sil