3 Mart 2014 Pazartesi

YAĞMURLU İZMİRİM VE ANNEM

Bu sabah erkenden İzmir'e geldim. Şehrime, memleketime, ana evime, huzurla nefes alabildiğim yere...
Annem ufak bir operasyon geçirdi, O'nu görmeye geldim. Moralini yükseltmeye...
Ben evin küçüğüyüm. Ablamla, ağabeyim üniversite eğitimleri için evden ayrıldıklarında ben tekne kazıntısı olarak evde kalmıştım.

Küçüktüm, evin en küçüğü, birazcık da şımarığı. Annemin küçük arkadaşı, babamın çiçeği, kıymetlisi...
Annemin alışverişteki akıl vereniydim, hayattaki en büyük sırdaşıydım. Küçücük yaşımda belki de en büyük dostuydum. Hala aynı dost hallerimiz devam ediyor. Hala birbirimize akıl veriyoruz, danışıyoruz. Şimdi uzakta olduğum için en büyük korkum annemin aklının bende kalması, benim için endişelenmesi... İşte o nedenle, annemle her şeyimi paylaşmam, sıkıntılarımı ya da üzüntülerimi O'na yansıtmam. Dostumdan düşmanımdan fazla bahsetmem. Çünkü bilirim ki, benim günlük hislerim gelip geçer ama, annem unutmaz, kolay kolay affedemez. Her anne böyle değil midir, evladının sıkıntısını, üzüntüsünü kendi derdi yerine koymaz mı? Aynı üzüntü yüreğini yakmaz mı? İşte bu nedenle annemle hep iyilikleri paylaşmaya gayret ederim, beni hep iyilikler içinde düşünsün isterim. 

Babamı kaybettikten sonra annem yalnız kaldı. Ailemizin direği bu güçlü kadın, seksen yaşına gelmiş olmasına rağmen, evinde yalnız yaşayan, yazlığına giden, kendi işini kendi gören, alışverişini tek başına halleden, araba kullanan bir koca yürek aslında! Benim için tam bir rol model oldu annem. Gerçek bir İstanbul hanımefendisi O. Babam işi ve sosyal hayatını yürütürken, annem ailemizi, evimizi yönetti. 

Şimdi anneme destek olma, moral verme, hep yanında, her zaman arkasında olduğumuzu ona hissettirme zamanı. Şimdi O'na güç verme zamanı. Canım ablam hep yanında zaten, onun da hakkı ödenmez. Ama benim bu yaşımda bile, küçük çocuk şımarıklıklarım annemin moralini yükseltmekte birebir. Şimdi biz büyüdük ve artık anne babalarımız bizim evlatlarımız oldular. Şimdi biz onlara bakacağız, onları kalbimizde büyüteceğiz.
 
Bir süredir İzmir'e gelmiyordum. Fırsat yaratamamıştım. Uzun bir aradan sonra, bugün İzmir'e yağmurla geldim. İzmir'in yağmuru hiç bir yerin yağışına benzemez. Bardaktan boşanırcasına yağar yağmur İzmir'de. Saatlerce, kesilmeden yağar. Yağmur damlaları su birikintilerinde zıplar. Su birikintileri, minik gölcüklere dönüşür, bazen şehrin sokakları nehir olur, akar. Deniz kokusu, toprak kokusuna karışır. Evlerin camlarından süzülen damlalar göz yaşlarını andırır. İzmir'in renkli insanları yağmurda sokaklardan uzak kaldı diye ağlar pencerelerden süzülen yağmur damlaları. Cıvıl cıvıl sokaklar ıssızlaşır bir nebze. Sokaklara çıkan insanlarsa, en renkli şemsiyelerle, en parlak yağmurluklar içinde yağmurlu İzmir sokaklarına can katarlar. 


İzmir'in kumruları çatı aralarına gizlenip yağmurun dinmesini bekler, sokak kedileri saçak altlarna gizlenir.  Genç aşıklar aldırmaz yağmurun şiddetine, herşeye rağmen sarmaş dolaş ıslanmayı göze alırlar yağmurda. Yağmur sevgiyi besler İzmir'de. Yağmur berekettir. İzmir'de yağmur doğayı temizler, yıkar, ağaçların yapraklarını parlatır adeta...

Ah İzmir'im. Ana kucağım... Baba'mın sonsuzluğu... Çocukluğum, gençliğim, anılarım...
Yağmurlu hallerin ayrı güzel, güneşin ayrı sıcak! Özlemim, özlediğim...

Sevgiyle...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder