Bu genel bilgilendirmenin ardından biraz kendi gözlemlerimi ve yaşadıklarımı paylaşmak isterim. Bu fuar benim ilk Uzakdoğu iş tecrübem oldu. Gitmeden önce İİB tarafından gönderilen yaklaşık 10 sayfalık bir "Hong Kong'da nasıl davranmalısınız?" maili elimize geçtiğinde işin biraz farklı olacağını anlamıştım. O bilgilendirme metninde, Hong Kong'da nasıl selamlaşmamız, nasıl kartvizit vermemiz, nasıl pazarlık etmemiz gerektiğine kadar oldukça detaylı ve eğitici konular paylaşılmıştı. Gerçekten de daha havaalanına indiğiniz anda farkı fark edebiliyorsunuz.
Küçük bir yerleşim yeri olmasına karşılık kalabalık olan nüfusu yerleşimi dikey kurarak çözmeye çalışmışlar. Gökdelenlerden gökyüzü pek görünmüyor. Hayat genellikle alışveriş merkezlerinde yaşanıyor. Türkiye'deki örneklerinden çok daha büyük ve çok daha fazla sayıda tüm şehre yayılmışlar. Nüfusun kalabalığı sokaklarda yürüyen, bir yerlere koşuşturan insanlardan anlaşılıyor. Bu arada bu insanlar kısa. Bayağı 1,50 gibi bir ortalamada, ve siz 1,60 gibi standart bir boydaysanız, kendinizi iri hissediyorsunuz. Ayrıca hemen hemen hiç şişman insan yok. Oldukça fazla nişasta tüketimleri olmasına rağmen...
Yemekler Türkiye'de ya da Avrupa ABD'de yediğiniz Çin mutfağından biraz farklı. Daha agresif tatlar, baharatlar kullanılıyor. Kokular oldukça ağır. Bizim alıştıklarımız biraz terbiye edilmiş haliymiş anlaşılan. Fuar bitiş saati çok geç olduğundan fazla sokak pazarlarına dalamadık. Ama, hep bahsedilen kolundan çekiştirip taklit ürün satmaya çalışanlarla en çarpıcı karşılaşmalarımızdan biri, en büyük apple mağazasının giriş kapısının önünde (!) üçte bir fiyata çakma i-Phone 5s satmaya çalışan satıcılarla oldu. İnsan gerçekten şaşırıyor. Koskoca i-Phone bunu neden engelleyemiyor diye...
Fuara gelecek olursak, çok büyük ve kalabalık katılım olan bir fuardı. Dünyada şarap üretimi yapan her ülkeden temsilciler vardı. Çünkü, HK'da çılgın bir gece hayatı var ve şarap yükselen bir trend ve büyük bir pazar. Ancak orada da Fransız ve İtalyan şaraplarının liderliği var. Diğer tüm ülkeler; Avustralya, Güney Amerika, İspanya hepsi yolun çok başında. Biz ise Türk standı olarak bu fuarın en şaşırtıcı ülkesiydik sanırım. Bizim son derece şık ve gösterişli standımızı görenler şaşkınlık nidalarıyla yaklaştılar. İlk kez gördükleri Türk üzümlerini anlamaya çalıştılar, garip telaffuzlarla, Öküzgözü, Kalecik Karası demeye çalıştılar.
Bu arada İngilizce anlaşmak oldukça büyük bir maceraydı. Kelimelerin sonunu yuttukları için bazen cümlenin gidişatından sonuca varmaya çalıştık. Şarabı bilen oldukça fazla insan olmasına rağmen onların da odak noktaları Cabernet Sauvignon ve Merlot. Başka üzümlere çok uzaklar, hele ki bizim yerli üzümlerimiz onlara çok çok farklı geldi, sanki pek hoşlanmadılar. Bir kısımsa hiç şaraptan anlamıyor. Ama en komiği tadım için uzatılan şarap örneklerini içip içip, tükürmeden tadım yapan ve sonunda körkütük sarhoş olup yerlerde sızanlardı kuşkusuz... Avrupa'da da çok sarhoş görürsünüz fuarlarda ama yerde sızanına ilk kez rastladım:-) Çektiğim resimleri buradan paylaşamayacağım ama elimde çook komik resimler var.
Sonuç olarak ilginç bir deneyimdi. Son derece yorucu ve yoğundu. İyi ki gittik, bir adım attık. Türk Şarapları Uzakdoğu kapılarını zorlamaya başladı ama ne zaman feth ederiz işte orası biraz meçhul. Bundan sonrasını yaşayıp göreceğiz.
Sevgiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder