6 Aralık 2013 Cuma

SOKAK HAYVANLARI

Ben bir hayvan severim. Öyle olduğumu düşünüyorum. Hayvanları hep çok sevdim, ama ne çocukluğumda ne de gençliğimde kendime ait bir hayvanım olmadı. Aslında sokak hayvanlarına da hep biraz mesafeli yaklaştım. Biraz da temizlik takıntım var çünkü. Demem o ki, bir "Panter Emel" falan olmasam da, hayvanları çok seviyorum.

Evde üç senedir bizimle yaşayan bir Maviş oğlumuz var, içine insan kaçmış muhabbet kuşumuz. İşyerimde sokaktan kurtardığım sağır bir Ankara kırması kedim var, Pamuk. Agresif bir oğlan, maalesef sevgisini ısırarak belli eden ve asla fazla ilgiden hoşlanmayan bir karakter. Yumuşacık okşanası bir kedi değil. Bir de Zeytin'imiz var. Küçük kızımız, goldenımız. O da tam şımarık, sevgi arsızı...

Hayvanlarla ilişki kurdukça, onları tanımaya başladıkça, görüyorsunuz ki, her birinin ayrı bir karakteri var. Yeri yurdu belli olan ya da bebeklikten büyüttükleriniz sizin huyunuzu suyunuzu alıyor da, sokaktan sahiplendikleriniz genellikle öyle travmalar yaşamış oluyorlar ki, kolay kolay atlatamıyorlar.

Mesela bizim Pamuk. Ben bulduğumda üç aylık filandı ve götürdüğümüz veteriner biz onu sokaktan kurtarmazsak yaşamasının mümkün olmadığını, sağır olduğu için ya bir araba altında kalacağını ya da başka hayvanlarca parçalanacağını söylemişti. Şimdi sıcacık bir yeri, oyuncakları, leziz mamaları, herşeyi var. Tüm hırçınlığına rağmen bolca sevgi de görüyor, ama sanki mutlu değil gibi... Bir ara aklı gücü sokaklara kaçmaktaydı, şimdi geçti. Gene de bazen, acaba onu sahiplenmekle kötülük mü yaptım diye düşünüyorum. Ne de olsa özgürlüğünü kısıtladım. O başına buyruk bir oğlan, belki de özgür olması, sokaklarda serserilik yapması lazımdı. Ne bileyim, ben kıyamadım işte...

Zeytin kızımızı bir çiftlikten sahiplendik, şimdi 7 aylık. Yaklaşık beş aydır bizimle. Dünya tatlısı ancak, ne de olsa büyük bir cins olduğundan şimdiden güçlü ve yürürken çok fazla çekiştiriyordu. Biraz da heyecanlanınca ısırma huyu vardı. Biz eğitime vermeyi tercih ettik. Beni eleştiren arkadaşlarım oldu. Evet ayrı kalmak zor, evet özlüyoruz. Ama, her hafta yanına gittiğimizde bir şeyler öğrendiğini görüp mutlu oluyoruz. Emanet ettiğimiz yere ve oradaki insanlara da güvendik. Zeytin'e eziyet etmediklerini gördük. Öyle aç filan bırakmıyorlar, dövmüyorlar da... Eğitimi ödülle yapıyorlar. Ödül olarak kullandıkları şey sosis. Yani bizim içimiz rahat. Zaten bir iki hafta sonra Zeytin eve geri gelecek. Şanslı bir köpek, onu çok seven, özleyen bir ailesi var. Üstelik şimdi daha kurallı olacağından daha da mutlu bir köpek olacak, eminim.

Dün Zeytin'e uğradım. Eğitim için bıraktığımız yer biraz şehir dışı gibi, Taşdelen'le Riva arası bir yer. O civarda inanılmaz sokak köpeği popülasyonu var. İçlerinde çok cins olanlar var. Kimi terk edilmiş. Sokağa alışık olmayan hayvanlar kimisi. Neredeyse hepsinin kulağı küpeli, ancak o kadar çok yavru köpek var ki etrafta, ben bu küpeli köpeklerin kısırlaştırıldığını da sanmıyorum. Bana biraz aldatmaca gibi geliyor. Dün gene sokağın kıyısında iki tane minnacık yavru vardı ve araçların peşinden koşturuyorlardı. Bir kardeşlerini maalesef bir araba ezmiş kenarda cansız yatıyordu. İçim acıdı hallerine. Oradaki hayvanlar aç  ve öyle bakımsızlar ki...İstanbul'da pek çok yerde aynı manzarayla karşılaşıyorsunuz. Özellikle Şile, Riva, Kurtköy, Ömerli taraflarında başıboş yüzlerce köpek var. Kış geldi ve bu aç hayvanlar birbirlerine ya da insanlara saldıracaklar çok yakında.  Pek çoğu donacak, telef olacak.

Elimden ne gelir ki, diye düşünmemek lazım. Ben en azından kapımın önüne bir tas su koyuyorum sokak hayvanları için, ayrıca yenmeyen, çöpe gidecek yemek artıklarını toplayıp sokak hayvanlarının çok olduğu yerlere götürüyorum. Benim elimden gelen bu, ama bana ne demiyorum , diyemiyorum.

Lütfen siz de apartmanınızın, sokak kapınızın, ya da iş yerinizin önüne bir kap su koyun.  Bir köpeğin gözlerindeki minnet ifadesi kadar insanı tatmin eden, ruhen doyuran başka hiçbir şey olamaz çünkü...

Sevgiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder