16 Haziran 2016 Perşembe

ANNELİK KARİYERİMDEKİ YENİ GELİŞMELER

Oldukça uzun zamandır "Ergen Annesi" yazılarıma ara vermiştim. Hem artık 17 yaşına gelen kızımı yazdıklarımla rencide etmemek düşüncesi hem de yaşadıklarımın çok da dikkate değer olmadığını düşünüyordum.

Bu yıl olay biraz farklı bir boyuta geldi.
Artık annelik kariyerimde "yönetici asistanı" ünvanını eklemiş bulunmaktayım.
Yönetici kim? Tabii ki bizim evdeki 17'lik ergen.
Öyle fazla atarı gideri olan bir tip olmamakla beraber, inanılmaz titiz ve takipçi. Tabii ki, kendiyle ilgili konularda.
Bendeniz de bunca yıllık yöneticilik kariyerimden oldukça bir geri düşmüş, eli ayağına dolanmış, panik haldeki asistan durumundayım.

Bu sene 11. sınıfta okuyan kızım, okuduğu okulun sunduğu ib (international baccaloria) programını alarak yurt dışında üniversite okumak üzere hazırlanmaya başladı. Ib programı bana göre yurt dışında okumak isteyen çocukları üniversite hayatına hazırlayan, tamamen araştırmaya, öğrenmeye ve kendini ifade etmeye yönelik müthiş bir program. Ancak; bunca sene ezbere alıştırılmış Türk öğrencileri için alışma ve adapte olma, zaman yönetimi yapabilme açısından zor bir yapısı var.

Neyse, konuyu bizim evdeki duruma getirirsem, sorumluluk sahibi ancak, zaman yönetimi konusunda sorunları olan bir genç kız ile zor ve meşakkatli bir süreç.
Çünkü, İstanbul'da merkeze uzak bir yerde yaşıyoruz ve sürekli getir götür işleri, doktor, dişçi randevuları, özel ders programları, bunların organizasyonları, takipleri, şoförlük, sekreterlik, beslenme uzmanlığı, hemşirelik, moral motivasyon için psikologluk, arada kaçan ayarları düzeltmek için disiplin memurluğu ... gibi daha sayamayacağım tarifsiz eğlenceli!, deneyimler ile biten bir eğitim yılı.
Ama henüz bitmedi; bu yaz hiç tatilsiz staj organizasyoları, üniversite ziyaretlerinin ayarlanması, vize takipçiliği, bütçe planlama, ergensel sorun çözümleme teknikleri, ... gibi daha önceden çok da tecrübe etmemiş olduğum yoğun bir süreç daha önümde uzanıyor.
Bazen birilerine azıcık şikayet edecek olsam, mesela anneme bir de üzerine fırça yiyorum. "Eee, tabii siz böyle yaptınız bu çocuğu. Herşeyi tam olsun, yok piyanosu, yok özel dersi, yok arkadaş buluşması. Her istediğini yapacağız diye koşturursun işte şimdi böyle. Hiiiç şikayet etmeye hakkın yok."
Gerçekten de biz böyle yaptık. Yani aslında her şey bizim yaşayacağımız şehri İstanbul olarak tercih etmemizle başladı. Sonra daha çocuk 6 yaşındayken İstanbul'un en uzak yerindeki okulu tercih etmekle olay farklı bir boyut kazandı. Gene bizim tercihimizle, merkezde değil, doğaya yakın bir siteye yerleşmekle pekişti...
Yani hem büyük şehirde yaşayayım, hem sakin yerde oturayım, hem çocuk iyi okullarda okusun, hem de çalışayım... dedin mi, işin zor.
Çocuk da her şekilde beklentisinin karşılanmasını, sosyalleşmeyi, yani aslında çocukluğunu, gençliğini yaşamayı istiyor ve bekliyor.

Sonuç olarak bu yıl kızım iyi bir karne aldıysa, bir karne de ben istiyorum.
Hem de takdirli...

Arada oflayıp, poflayıp yorgunluktan şikayet etsemde, kendi kendime; "Bu kızının her akşam yanında, yatağında olacağı, eve sesini, soluğunu katacağı son yıllar, söylenme tadını çıkarmaya bak" diye telkinde bulunuyorum.

İyi ki anne olmuşum, iyi ki de kızımın annesi olmuşum. Onu dünyadaki hiçbir şeye değişmem. Ergenlik de bir gün bitecek elbet...

Sevgiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder